-
1 let one's hair down
sakinleşmek, rahatlamak, kendinden geçmek, içini dökmek, saçını açmak, saçlarını omuzlarına dökmek* * *(to behave in a free and relaxed manner.) rahatına/keyfine bakmak -
2 cross one's mind
aklına gelmek, aklından geçmek -
3 thrust one's way through
v. ite kaka geçmek -
4 cross one's mind
aklına gelmek, aklından geçmek -
5 thrust one's way through
v. ite kaka geçmek -
6 hide one's face in shame
utancindan yere geçmek -
7 jump the queue
öne geçmek, sırayı bozarak öne geçmek, uyanıklık yapmak* * *(to move ahead of others in a queue without waiting for one's proper turn: Many wealthy or important people try to jump the queue for hospital beds.) kuyrukta öne geçmek, araya girmek -
8 вырываться
kurtulmak; fışkırmak; öne geçmek* * *несов.; сов. - вырва́ться1) тк. несов. ( пытаться освободиться) kurtulmaya çalışmak2) ( высвобождаться) kurtulmakвы́рваться из рук кого-л. — birinin elinden kurtulmak
вы́рваться из пле́на — esaretten kurtulmak
3) (о пламени и т. п.) fışkırmak4) ( уходить вперёд) öne geçmek; öne fırlamakго́нщик вы́рвался вперёд — yarışçı (hamle yaparak) öne fırladı
-
9 devancer
v t1 öne geçmek2 faire avant başa geçmek◊Je voulais t'écrire mais tu m'as devancé. — Sana yazmak istiyordum ama sen önce davrandın.
-
10 выдвигаться
ilerlemek,öne geçmek* * *несов.; сов. - вы́двинуться1) (вперёд, наружу) ilerlemek, öne geçmek2) тк. несов. (о ящике и т. п.) (çekilerek) açılmak3) ( по работе) sivrilmek -
11 выходить
iyileştirmek; yetiştirmek; inmek; ayrılmak,çekilmek; olmak,çıkmak; (pencere vb.) açılmak,bakmak,nazır olmak; tükenmek,suyunu çekmek; tüketmek* * *I выход`итьнесов.; сов. - вы́йтивыходить из больни́цы — перен. hastaneden çıkmak
выходить из-за стола́ — masa / sofra başından kalkmak
выходить со ста́нции (о поезде) — перен. (istasyondan) kalkmak
выходить из войны́ — перен. savaştan / harpten çıkmak
вы́йти из кри́зиса — перен. bunalımdan çıkmak
выходить на у́лицу (о массах) — sokağa / dışarı çıkmak; sokaklara dökülmek
выходить в мо́ре — denize çıkmak
выходить в откры́тое мо́ре — denize açılmak
выходить на охо́ту — ava çıkmak
выходить на лов ры́бы — balığa çıkmak
выходить на сце́ну — sahneye çıkmak
выходить на мировы́е ры́нки — dünya pazarlarına açılmak
выходить на рабо́ту — işbaşı yapmak
выходить на телеэкра́ны (о фильме) — ekrana gelmek
вы́шел но́вый журна́л — yeni bir dergi çıktı
две соро́чки из э́того не вы́йдут — bundan iki gömlek çıkmaz
2) (становиться, делаться кем-л.) olmakиз него́ вы́йдет хоро́ший врач — iyi bir doktor olur
челове́ка из него́ не вы́йдет — adam olmaz
геро́й из него́ не вы́йдет — onda kahraman olacak hal yok
выходить победи́телем из чего-л. — galip çıkmak
3) ( получаться) olmak; çıkmakничего́ у него́ не вы́йдет — bir şey başaramaz:
из э́того ничего́ не вы́йдет — bundan bir şey çıkmaz
не вы́йдет! — sökmez!
вы́шло так, как я сказа́л — dediğim çıktı
э́тот сни́мок не вы́шел — bu fotoğraf (iyi) olmadı
сни́мок хорошо́ вы́шел — resim iyi çıktı
как бы чего́ не вы́шло — bir şey olmasın
как же так вы́шло, что... — nasıl oldu da...
4) тк. несов. bakmak; açılmakко́мната выхо́дит о́кнами в сад — odanın pencereleri bahçeye bakar
дверь выхо́дит в коридо́р — kapı koridora açılır
доро́га выхо́дит на шоссе́ — yol şoseye kavuşur / çıkar
5) ( замуж) varmakвыходить за кого-л. — birine varmak
6) тк. сов. ( происходить)...dan olmak, içinden çıkmak / gelmekон вы́шел из крестья́н — köylüdendir, köylü içinden çıkmıştı
он вы́шел из наро́да — halkın içinden yetişmişti
7) ( расходоваться) tükenmek, suyunu çekmek; harcamak, tüketmekу нас вы́шел весь бензи́н — benzinimiz tükendi
у нас выхо́дит мно́го дров — çok odun harcarız
••выходить из берего́в — taşmak
вы́йти из заколдо́ванного круга — kısır döngüden kurtulmak
выходить из себя́ — çileden çıkmak
умо́м он не вы́шел — akıldan yana züğürttür
она́ лицо́м не вы́шла — çehre züğürdüdür
э́та те́ма выхо́дит за ра́мки нашего сообще́ния — bu konu tebliğimizin çerçevesini aşmaktadır
II в`ыходитьна́ша кома́нда вы́шла вперёд — takımımız öne / ileri geçti
сов., см. выхаживать -
12 vorfahren
vor|fahrenI vi1) ( ankommen) gelmek (mit/in ile);mit dem Taxi \vorfahren taksi ile gelmek3) ( nach vorne fahren) öne geçmek -
13 takaddüm
arapça تقدم 1.öncelik. 2.öne geçme. takaddüm etmek öne geçmek. -
14 вперёд
ileri; bundan böyle; peşin* * *1) ileri(ye)идти́ вперёд — ilerlemek
вы́йти вперёд — öne geçmek
2) разг. ( впредь) bundan böyleвпредь э́того не де́лай — bunu bir daha yapma
3) разг. ( сперва) peşinзаплати́ть вперёд — peşin ödemek
••вперёд, к побе́де! — zafere doğru ileri!
часы́ иду́т вперёд — saat ileri gidiyor
-
15 get ahead
ilerleme kaydetmek, başarılı olmak, öne geçmek* * *ilerle* * *(to make progress; to be successful: If you want to get ahead, you must work hard.) ilerlemek, başarılı olmak -
16 forge ahead
ilerlemek, öne geçmek, gittikçe başarılı olmak, sağlam adımlarla ilerlemek* * *yarışta en ileriye geç -
17 go ahead
devam etmek, ilerlemek, önde gitmek, gelişmek, önden buyurmak, öne geçmek* * *1. devam et (v.) 2. ilerleyen (adj.) 3. ilerle -
18 shoot ahead
ok gibi fırlamak, fırlamak, atılmak, öne geçmek -
19 shoot ahead
ok gibi fırlamak, fırlamak, atılmak, öne geçmek -
20 Führung
См. также в других словарях:
ileri geçmek — 1) öne geçmek 2) üstün bir makama geçmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
İMAM — Öne geçmek. * Önde ve ileride olan. Delil ve rehber. * Cemaate namaz kıldıran. * İçtihad sahibi zat. Mezheb sahibi olan. * Bir mahallenin lüzumlu işlerine ve içtimaî vazifelerine nezaret eden. * Müslümanların imamı olan halife ve askerlerin başı … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
takaddüm — (A.) [ مﺪﻘﺕ ] 1. öncelik. 2. öne geçme. ♦ takaddüm etmek öne geçmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ön — is. 1) Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı Beş on kişi, köşkün önünde toplandık. M. Ş. Esendal 2) Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim. B. Felek 3) Bir kimsenin ilerisi Bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ileri — is. 1) Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı 2) Bir şeyin ulaşılacak yönü Yolun ilerisi düz. 3) Henüz gelmemiş zaman, gelecek, sonra 4) sf. Önde bulunan İleri karakol. İleri hat. 5) sf. Doğrusundan daha çok gösteren (saat) Saat … Çağatay Osmanlı Sözlük